7 Aralık 2011 Çarşamba

Pirelli Calendar 2012 Photos, Kate Moss, Lara Stone Nude






Dünyanın ünlü fotoğrafçıları ile mankenlerini biraraya getiren Pirelli takvimi bu yıl da görücüye çıktı. 2012 Pirelli takvimi ABD'nin New York kentinde bulunan Armory'de tanıtıldı.


Bu kez objektifin arkasında fotoğraf ustası Mario Sorrenti var. Sanatçı ana tema olarak da 'mest olam' halini seçmiş. Ünlü manken ve oyuncuların poz verdiği takvimin çekimleri Güney Korsika’nın Murtoli bölgesine 60 km uzaklıkta bulunan Bonifacio’da yapıldı.

Çektiği nü fotoğraflarla tanınan Mario Sorrenti, “Bence, fotoğrafçıyla ilham perisi arasındaki kuvvetli ve özel ilişki, doğal güzelliği yücelten güçlü bir estetikle pekişiyor. 'The Cal' (Pirelli takvimi kısaca böyle anılıyor) için çalışırken fotoğraflarıma dolaysız, yalın ve gerçek bir ilişki inşa ederek yaklaştım" diyor.

9 MODEL VE ÜÇ OYUNCU

On sekizi siyah-beyaz, yedisi renkli olmak üzere 25 fotoğraftan oluşan ve daha önce hiç kullanılmayan bir format olan ince kanvas astarlı bir portfolyo içinde sunulan 2012 Pirelli Takvimi’nin yapraklarını süsleyen 12 kahraman, dokuz model ve üç oyuncudan oluşuyor.
Takvime Isabeli Fontana, Natasha Poly, Saskia de Brauw, Lara Stone, Amerikan Joan Small, Guinevere Van Seenus, Malgosia, Edita Vilkeviciute, Kate Moss, Ukraynalı Milla Jovovich, Margareth Madè ve Japon Rinko Kikuchi poz verdi.


Well, here's a holiday gift that's just for grown-ups.

The 2012 Pirelli calendar, that annual tribute to, well, gorgeous naked ladies, has landed. As is tradition, the calendar was shot by a famed photographer: this year Mario Sorrenti got the honors.
Sorrenti was tasked with the very arduous job of spending a week in Corsica with all 12 women: Kate Moss, Milla Jovovich, Lara Stone, Isabeli Fontana, Natasha Poly, Saskia de Brauw, Lara Stone, Joan Smalls, Guinevere Van Seenus, Malgosia, Edita Vilkevicute, Margareth Made and Rinko Kikuchi.
The result? A stunning -- and classy! -- black and white melange of sexy, tropical portraits. In one, Kate Moss reclines, sun-dappled, on a rock; in another, Lara Stone leans provocatively against a sink in that trendy armpit-flashing pose (although, we doubt anyone is looking at her stance).

To obtain all of his shots, Sorrenti would "spend the morning with one girl and the evening with another," Women's Wear Daily reports, before everyone had dinner together. Tough job!
For those who want to get hands on with their calendars (uh, not like that, sorry), there's an interactive component: it comes with 25 photos that you can switch from month to month at will. Want to have a Kate Moss January and February? Rock on.
In recent years, the Pirelli calendar has upped the A-list ante: last year's calendar, shot by Karl Lagerfeld, featured Julianne Moore with its Greek goddess motif. And 2010's Pirelli, shot by Terry Richardson, showed off the likes of Rosie Huntington-Whiteley, Miranda Kerr and Lily Cole.
Sorrenti also photographed this year's Elle and Dakota Fanning cover and Scarlett Johansson's Mango ads, although those contained way, WAY less T&A.
Check out the (racy) pics below! And click here for a look at the 2010 Pirelli Calendar and the 2011 Pirelli Calendar -- you know, for comparison's sake.

WARNING: The photos below contain full-frontal nudity and may not be safe for viewing at work.























2 Aralık 2011 Cuma

Izmir 4. EgeArt Sanat Günleri



4. EgeArt Sanat Günleri, Kaliteyi İzmirli sanatseverle buluşturuyor

Ege Üniversitesi tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenecek olan Uluslararası EgeArt Sanat Günleri’ne sayılı günler kaldı. “Sanatta kalite” anlayışı ile bu yıl 9-25 Aralık tarihleri arasında İzmir’in 19 farklı noktasında düzenlenecek olan etkinliklerle İzmir’in sanat yaşamını renklendirecek olan 4. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri kapsamında kente 500’ün üzerinde yerli ve yabancı sanatçı gelecek. İzmir’in EXPO 2020 adaylığına destek olmayı amaçlayan Ege Üniversitesi, düzenlediği EgeArt sanat günleri ile bir yandan İzmirlileri görsel sanatların en güzel örnekleri ve sanatçıları ile buluşturmayı hedeflerken diğer yandan da İzmir’in uluslararası arenadaki tanınırlığının artırılmasını hedefliyor.

İlk kez düzenlendiği 2005 yılından bu yana Türkiye’nin ve İzmir’in en önemli sanat etkinliklerinden birisi olan EgeArt Sanat Günleri’ni geleneksel bir hale getirmek için çalışmalarını aralıksız sürdüren Ege Üniversitesi, bu yıl da birbirinden farklı, kaliteli ve alanında tanınmış sanatçıları ve eserlerini İzmirlilerle buluşturmak için hazırlıklarını tamamladı. 4. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri, geçtiğimiz yıllardan farklı olarak kentin 19 farklı noktasında düzenlenecek paralel etkinliklerle çok sayıda sanatsevere ulaşmayı hedefliyor.

25 ülkeden sanatçı

4. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri’ne resim, baskıresim, heykel, seramik, cam, fotoğraf, videoart, kağıt ve tekstil sanatı ile güncel sanat dallarından Türkiye’nin yanı sıra 25 ülkeden 502 sanatçı katılıyor. Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Çin, Danimarka, Fransa, Finlandiya, Hindistan, Hollanda, İngiltere, Japonya, Kanada, Kore, Latvia Riga, Macaristan, Polonya ve Yunanistan’dan sanatçıların yer alacağı EgeArt’ta toplam 2465 eser, İzmir’in farklı noktalarında bulunan kültür merkezlerinde ve sanat galerilerinde sergilenecek. Heykel, resim, seramik, fotoğraf, kartpostal, baskıresim alanında 22 serginin düzenleneceği Sanat Günleri kapsamında yer alan sahne performansları ve film gösterimleri de hem renkli hem de ayırt edici etkinlikler olarak yer alacak.

Ustalara vefa

EgeArt Sanat Günleri’nde, Türk resim sanatına yaptığı katkılar nedeniyle Prof. Dr. Turan Erol’a ve Türkiye’nin çağdaş sanat yaşamına sağladığı kurumsal katkılar nedeniyle Doğançay Müzesi’ne Onur Ödülü verilecek. Öte yandan “Şair-ressam; İlhan Berk”, “Resim alanında gördüğünü değil, düşündüğünü resmeden sanatçı, Ferruh Başağa”, “Modern seramiğin divası; Füreyya Koral” ve “Bir matematik dehası heykeltıraş; İlhan Koman”, “Usta’ya Saygı” başlıklı sunumlar ve eserleri aracılığıyla anılacak. Bu kapsamda İlhan Berk’in bazı özel eşyaları da AKM’de sergilenecek.


4. EgeArt’ın ilkleri

9 Aralık günü saat 10.30’da Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve İzmir protokolünün katılımı ile açılışı yapılacak olan 4. EgeArt Sanat Günleri pek çok ilke de imza atıyor. Sanat Günleri’ne konuk sanatçı-yazar olarak katılan Prof. Dr. Doğan Kuban’la birlikte UNESCO’da sergilenen “Divriği Ulu Cami Kuzey Taç Kapısı” sergisi ilk kez İzmirli sanatseverlerle buluşacak. Ayrıca Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’nden seçilen özel bir koleksiyon sergilenmek üzere ilk kez İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi’ne geliyor. Öte yandan İzmir Arkeoloji Müzesi, ilk kez çağdaş eserlerin yer aldığı bir sergiye ev sahipliği yapacak. Bunların yanı sıra 4. EgeArt Sanat Günleri, Basmane’de bulunan eski bir Rum kilisesi olan Ayavukla Kilisesi’ni de düzenlenecek bir konserle İzmir’in sanat yaşamına kazandıracak. İzmir Büyükşehir, Balçova, Bayraklı, Konak, Karşıyaka ve Bornova Belediyesi gibi metropol ilçe belediyelerinin de ilk kez destek verdiği 4. EgeArt Sanat Günleri kapsamında düzenlenecek olan çok sayıda ücretsiz film gösterimleri ve Kısa Film Yarışması da önemli ilkler arasında yer alıyor.   

Kampüste heykel çalıştayları

Ayrıca 4. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri kapsamında, Ege Üniversitesi Kampüsü içinde; AB Bakanlığı’nın desteği ile dünyaca ünlü heykeltıraş Danimarkalı sanatçı Nina HOLE ve Ann Charlotte tarafından Türkiye’de ilk kez uygulanacak bir teknik ile seramik heykel çalıştayı yapılacak. 8 Aralık günü saat 19.30’da Nina Hole tarafından yapılan “Yanan  Heykel” açılışına ise AB Bakanı Egemen Bağış, bu yıl AB Bakanlığı’nın işbirliği içerisinde olduğu ülkenin Danimarka olması nedeniyle 30 yabancı gazeteci ile katılacak. Öte yandan EgeArt Sanat Günleri’ne Finlandiya’dan katılan Türk sanatçı Hasan Fuat SARI tarafından mermer heykel çalıştayı, Almanya’dan katılacak Ulrich BARNİKEL tarafından ise bir metal heykel çalıştayı yapılacak. Nina Hole tarafıdan yapılan heykelle birlikte Ege Üniversitesi Kampüsü bu çalıştayların sonucunda 3 yeni heykele kavuşmuş olacak. Çalıştaylarla genç sanatçılarla deneyimli sanatçılar arasındaki usta-çırak ilişkisinin geliştirilmesi ve sanatseverlerin sanatsal üretiminin aşamalarına tanık olmaları hedefleniyor.

33 üniversiteden akademisyen katılıyor

4. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri, akademik katılımın da yüksek olduğu bir organizasyon olacak. 33 üniversitenin güzel sanatlar fakülteleri, eğitim fakülteleri ve yüksekokullarından akademisyenler etkinliklerde bir araya gelerek sanatı bilimsel bir platformda tartışma olanağı yakalayacaklar.

Genç yeteneklere destek

Ünlü sanatçıları sanatseverlerle buluşturmayı hedefleyen Uluslararası EgeArt Sanat Günleri, genç yeteneklere destek olma amacını da taşıyor. Bu kapsamda ödüllü “Genç Sanat Resim Yarışması” ve “Kısa Film Yarışması” düzenlendi. Resim yarışmasına 100’ün üzerinde başvuru olurken, kısa film yarışmasına 25 film katıldı. Seçici Kurul’un yaptığı değerlendirme sonucunda ödüle layık görülen 3’er sanatçı için EgeArt Sanat Günleri kapsamında birer ödül töreni düzenlenecek.




Tüm etkinlikler ücretsiz

4. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri boyunca düzenlenecek 3 panel, 19 sunum söyleşiler, 4 canlı performans, 8 konser, 1 operet, 1 dans gösterisi ve 53 film gösterimi ücretsiz olarak İzmir’in 19 farklı noktasında bulunan kültür merkezi ve sergi salonlarında İzmirlilerin beğenisine sunulacak. 

EgeArt Sanat Günleri, iki hafta boyunca yaşama geçirilecek olan sergiler, konserler, dinletiler, dans gösterileri, sunumlar, imza günleri, paneller, konferanslar ve film gösterimleri ile İzmirli sanatseverlere tam anlamıyla bir sanatsal şölen yaşatacak.

             Etkinliklerin gerçekleştirileceği paralel sergi alanları

-EÜ 50. Yıl Köşkü Sanat Galerisi

“Çin Kaat’ı Sanatından Örnekler (Açılış: 8 Aralık 2011 Saat: 16.30-17.30)
Nedim Sönmez Koleksiyonu’ndan

-EÜ Ege Meslek Yüksekokulu Sanat Galerisi

“Nev-i Şahsına Münhasır” Seramik Sergisi (Açılış: 8 Aralık 2011 Saat: 18.30-19.30)
Toygan Eren

-EÜ Prof. Dr. Yusuf Vardar MÖTBE Kültür Merkezi

“AK Giyilmeyen Giysiler Sergisi” (Açılış: 8 Aralık 2011 Saat: 17.30-16.30)
Devran Mursaloğlu

-T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir Arkeoloji Müzesi

Seramik Sergisi (Açılış: 8 Aralık 2011 Saat: 14.30-15.30)
“Tarihte Yolculuk” Çömlekten Sanat Objesine
45 Usta Seramik Sanatçısı

-T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi

Karma Sergi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat: 12.00-12.30)
“Ege’de Sanat Yaşamı”
Bahariye Sanat Galerisi’nden Bir Seçki

-Adnan Franko Sanat Galerisi

“2. Buluşma” Seramik Sergisi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat: 14.30-15.30)
Eczacıbaşı Vitra Seramik Atölyesi

-İzmir Büyükşehir Belediyesi Adnan Saygun Sanat Merkezi

“Göbekli Tepe Rüzgarı” Seramik Sergisi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat: 15.30-16.30)
Erdinç Bakla

“Kurban” Fotoğraf Sergisi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat: 15.30-16.30)
İbrahim Demirel
“İnvalid Polaroid Fotoğraf Sergisi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat: 15.30-16.30)
Mehmet Koştumoğlu

Doğu’dan Batı’dan Fotoğraf Sergisi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat: 15.30-16.30)
Ozan Sağdıç

“Dünya İnsanı” Fotoğraf Sergisi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat: 15.30-16.30)
Yusuf Tuvi

-İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihi Havagazı Fabrikası Kültür Merkezi

Baskı Resim Sergisi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat: 15.30-16.30)
“Işık Üniversitesi Baskı Resim Koleksiyonundan Bir Seçki”

-Bornova Belediyesi Uğur Mumcu Kültür ve Sanat Merkezi

“Karanlık Kutu” Çalıştay ve Fotoğraf Sergisi Kaya (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat:16.30-17.30)
Jochen Proehl

-Swiss Otel Büyük Efes İzmir
  
Heykel Sergisi -Açılış: 1 Aralık 2011 Saat: 12.00
Abdülkadir Öztürk

-Balçova Belediyesi Kaya Thermal Otel Convention Center Sanat Galerisi

Heykel Sergisi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat:16.30-17.30)
Cem Sağbil

-İŞSANAT İzmir Galerisi

“Cam Dünyamız” Karma Sergisi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat:18.00-19.00)

-Bayraklı Belediyesi Smyrna Bayraklı Höyüğü Kazı Alanı

Smyrna Bayraklı Höyüğü Gezisi
Konferans - Prof. Dr. Meral Akurgal
12 Aralık 2011-Saat:12.30

-Karşıyaka Belediyesi Hamza Rüstem Fotoğraf Evi

Fotoğraf Sergisi (Açılış: 7 Aralık 2011 Saat: 18.00-19.00)
“Arkeolojinin Gizemli Dünyası”
Ege Üniversitesi Arkeoloji Kazıları

-Konak Belediyesi Güzelyalı Kültür Merkezi

EgeArt Genç Sanat Resim Yarışma Sergisi ve Ödül Töreni (9 Aralık 14.00-15.30)

Film gösterimleri

-Konak Belediyesi Alsancak Kültür Merkezi 

Film gösterimleri

-İzmir Özel Türk Koleji Uşakizade Köşkü

Kartpostal Sergisi (Açılış: 9 Aralık 2011 Saat:18.30-19.30)
“Boğaziçi’nin Gizemi” Reha Keskintepe Koleksiyonu’ndan

-İKSEV İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı

“Yaşama Dair” Lif Sanatı Sergisi ((Açılış: 9 Aralık 2011 Saat:17.30-18.30)
DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyeleri

-Aya Voukla Kilisesi

“Turkuaz Esintiler” Oda Müziği Topluluğu
EÜ Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı
12 Aralık 2011-Saat 20.30


4. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri’ne destek veren kurum ve kuruluşlar 

-Kültür ve Turizm Bakanlığı
-AB Bakanlığı
-İzmir Valiliği
-İzmir Büyükşehir Belediyesi ş
-Balçova Belediyesi
-Bayraklı Belediyesi
-Bornova Belediyesi
-Karşıyaka Belediyesi
-Konak Belediyesi
-Fransa Konsolosluğu
-Finlandiya Konsolosluğu
-Polonya Konsolosluğu
-İzmir Devlet Opera ve Balesi
-İzmir Devlet Senfoni Orkestrası
-Garanti Bankası
-Türk Hava Yolları
-İzmir Esnaf ve Sanatkârlar Odası
-Yurtiçi Kargo
-Mopak
-Swissôtel Grand Efes İzmir
-Tekmar
-Alimoğlu
-Sony
-Tech-iz
-Feast
-Özgörkey
-TRT
-Hürriyet
-Yeni Asır
-Bizim İzmir



15 Kasım 2011 Salı

Bir çocuğu hayata bağlamak için, ilik nakli ...

Sevgili arkadaşlar, dostlar, iş arkadaşlarım, tanıdıklarım,
Yazımın altında bir annenin çok önemli ve bir çocuğu hayata bağlamak için olan çağrısını sizlerle paylaşacağım.
Camcı ailesi ile 201o yılında tanıştım ve paylaştığım bilgilerin doğru olduğunu ve üçüncü kişilerden gelen kulaktan dolma bilgiler olmadığını, doğrudan bilgiler olduğunu üzerine basarak vurgulamak isterim. Lütfen siz ya da çevrenizi bu yardım çağrısına duyarlı kılın.
Duyurularımız twitter üzerinden de atacağım için blog üzerinde paylaşmaya ve oraya link koymaya karar verdim. ( Bilgi için söylüyorum burada bahsedilen hastalık “Lorenzo’nun Yağı” filmine konu olmuş olan hastalıktır.
Şimdi bir annenin yani şahsen tanıdığım Sezin hanım’ın çağrısı:
Oğlumuz Arda’ya konulan ALD Hastaligi sebebiyle, ilik nakline ihtiyac duyulmakta.
Aile icinde yapılan doku tetkikleri maalesef olumlu sonuc vermedi ve ilik bankalarında uygun donör icin tarama başlatıldı.
Bundan sonraki asamada, ilk 1 ay Turkiye sınırları içerisinde, sonraki günlerde ise dünya ilik bankalarında tarama yapılmaya devam edilecek.
Merkez İlik Bankası’na kan verileceğinden, tarama sadece bizim oğlumuz icin yapılmayacaktır.
Sonuçlar, İlik Bankası arşivine kaldirilacak ve olabilecek herhangi bir uyumda bağışa sunulacaktir.
Yani, sizlerden alınan doku tetkik sonuçları, başka cocuklara da umut olacaktır.
Dolayısıyla, başka birine bu yolla ilik bağışı yapmak istemeyenlerin, diğer ailelere de umut vermemek adina, bağış YAPMAMALARINI rica ederim.
Takdir edersiniz ki, İlik Bankası’ndan donörün var olduğunu bilmek, ancak bağış yapmak istemedigini duymak, acılı bir aile icin en buyuk yıkımlardan biridir.

Oğlumun hayata tutunabilmesi icin, ne kadar çok kişiye ulaştırabilirseniz, o kadar çok sevinirim.

Bu zor günlerimde bana destek olan herkese tekrar teşekkür ederim.

Sezin CAMCI
0 212 534 75 00 
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kemik İliği Bankası

Sezin Camcı’nın cep telefonu: 0532 362 03 48






11 Kasım 2011 Cuma

Victoria’s Secret 2011 is First Time Here


Victoria’s Secret’ın geleneksel yıllık defilesi, önceki gece New York’ta düzenlendi. 12 milyon dolara mâl olan defile yine karnaval havasındaydı.

Televizyonda 29 Kasım’da yayınlanacak defilede, aralarına Adriana Lima, Alessandra Ambrosio, Miranda Kerr, Candice Swanepoel, Anne Vyalitsyna, Erin Heatherton, Izabel Goulart ve Doutzen Kroes’un da bulunduğu 38 model podyuma çıktı. Defile Kanye West, Jay-Z, Maroon 5 ve Nicki Minaj’ın şarkılarıyla daha da renklendi

Ünlü içgiyim firması Victoria's Secret'ın geleneksel Fashion Show defilesinde Adriana Lima, Miranda Kerr, Candice Swanepoel, Alessandra Ambrossio, Anja Rubik, Doutzen Kroes ve Erin Heatherton gibi modeller podyuma çıktı.

Gecede sahneye çıkan sanatçı Adam Levine 'ın model sevgilisi Anne Vyalitsyna ile yaptığı show da görülmeye değerdi.

Kanye West, Jay-Z, Adam Levine ve Nikki Minaj 'ın da katkılarıyla daha da renklenen Fashion Show, 29 Kasım'da ABD'nin CBS kanalında ekranlarda olacak.






















36 CONFIRMED MODELS
Listed by Name (Country/Territory) – AGENCY IN NY
CURRENT ANGELS (10):
Adriana Lima (Brazil) – MARILYN
Alessandra Ambrosio (Brazil) – DNA
Behati Prinsloo (Namibia) – WOMEN
Candice Swanepoel (South Africa) – IMG
Doutzen Kroes (The Netherlands) – DNA
Chanel Iman (USA) – IMG
Erin Heatherton (USA) – MARILYN
Lily Aldridge (USA) – IMG
Lindsay Ellingson (USA) – DNA
Miranda Kerr (Australia) – IMG
RETURNING CATWALKERS (14):
Anha Rubik (Poland) – NEXT
Anne Vyalitsyna (Russia) – WOMEN
Constance Jablonski (France) – MARILYN
Emanuela De Paula (Brazil) – MARILYN
Flavia de Oliveira (Brazil) – SUPREME
Izabel Goulart (Brazil) – WOMEN
Jacquelyn Jablonski (USA) – SUPREME
Julia Stegner (Germany) -IMG
Lais Ribeiro (Brazil) – WOMEN
Lily Donaldson (UK) – IMG
Liu Wen (China) – MARILYN
Magdalena Frackowiak (Poland) – DNA
Maryna Linchuk (Belarus) – FORD
Shannan Click (USA) – WOMEN
FIRST TIMERS (12):
Anais Mali (France) – FORD
Bregje Heinen (The Netherlands) – SUPREME
Cameron Russell (USA) – ELITE
Caroline Brasch Nielsen (Denmark) – MARILYN
Elsa Hosk (Sweden) – IMG
Jessica Clarke (New Zealand) – DNA
Joan Smalls (Peurto Rico) – IMG
Karlie Kloss (USA) – NEXT
Karmen Pedaru (Estonia) – FORD
Toni Garnn (Germany) – WOMEN
Shanina Shaik (Australia) – NEXT
Sui He (China) – NEW YORK

7 Kasım 2011 Pazartesi

KAZIM KOYUNCU HAYATI ve SANATI


Kazım Koyuncunun hayat hikayesi ve biyografisi*




Kazım Koyuncu Pançol’da doğdu, Şair Ceketli Çocuk oldu ve  Gönüllerde taht kurdu









Kazım Koyuncu, 1972 yılında Artvin’in Hopa ilçesine bağlı Yeşilköy’de (Pançol’da ) doğdu.Babası Cavit Koyuncu köyün aydın insanlarından biriydi, annesi ise ev hanımı idi. Kazım KOYUNCU altı  kardeşten sondan ikincisi idi.Yaş olarak Oğuz, Canan, Hüseyin, Orhan Koyuncu’nın küçüğü , Niyazi Koyuncu’nun büyüğüydü. Çocukluğunu çok sevdiği babaannesinden masallar ve "üstadım" dediği, "Kemençeci Yaşar" lakabı ile tanınan Yaşar Turna'nın yanında türkü dinleyerek geçti..




  Kazım Koyuncu


Yaşlı insanlarla konuşmaya bayılırdı.

Annesi Hüsniye Koyuncu’nun anlattıkları çocukluğunun farklı duruşunu gözler önüne seriyor :” çocukluğunda da adam gibi davranırdı. Halasının eşi ona doktorunun adını verdi. Onun gibi yüksek bir adam olsun diye. O da çok yüksek bir insan oldu. İlkokulda öğretmeni onunla arkadaşlık yapardı. Bir gün babası öğretmenine “Ya sen bacak kadar çocukla neyi konuşuyorsun’ demiş, o da eşime “İşime karışma, Kazım çocuk değil adamdır” diye cevap vermiş. Yaşlı insanlarla konuşmaya bayılırdı. Onlara hep bir şeyler sorardı. Hep öğrenmek isterdi. Bazen öyle sorular sorardı ki insanlar cevap veremezdi, şaşırırdı. Ağaçtan gitar, tenekeden davul yapardı. Babaannesine, “Bana atma türkülerden öğret” derdi. Babaanne ona “atma türki atarum / yüreğuni yakarum / eski çaruklaruni / boğazuna takarum” derdi” Kazım da ona atma türkülerle cevap verirdi. Çocukluğu Pançol’da geçti. Çay toplamada yarış yapardı, bizi geçerdi. Ağabeyi Hüseyin’i geçer ve ona “tembel” diye takılırdı”. 

Ortaokul 1. sınıfa geldiğinde babasının kendisine aldığı mandolinle ve babasının kendisinden habersiz onu mandolin kursuna yazdırmasıyla müziğe ilk adımını attı. Daha sonra Almanya’da yaşayan Selahattin amcasının kendisine getirdiği gitarla müzikle daha da bir içli dışlı oldu.

Kazım KOYUNCU lise yıllarında 2 Fransız şairden çok etkilenmişti. O dönemler kitap okumayı çok seviyordu. Şair olamadı ancak sevenlerinin ve kendisinin deyimiyle Şair Ceketli Çocuk oldu…

Kazım KOYUNCU 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde okumaya başladı. İlk yıl düzenli olarak okuluna gitti ancak daha sonra müzik yavaş yavaş bedeni ve ruhuna işlemeye başladı. Kazım Koyuncu kendisi ile yapılan bir söyleşi de bu durumu şöyle anlatıyordu : “'Çocukluğumdan beri müzikle ilgiliydim. Üniversite müzikle ilgilenmem için iyi bir bahaneydi. 'Politikacı ya da kaymakam mı olacağım, zaten yapmazlar!' deyip üniversiteyi son yılında bıraktım ve tamamen müzikle ilgilenmeye başladım. Başarısız olsaydım ki bir külkedisi hikayesi değil bu ve sebepleri de var, ahlayıp vahlanmayacaktım.

  Kazım Koyuncu

“Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı oyununda müziklerini de yaptı.

1990 yılında okulu ayrıldıktan sonra kendisinde Çağdaş Sanat Atölyesi’nde çalışmaya başladı. Burada 1991 yılında Ali ENVER ile birlikte Grup DİNMEYEN adlı bir müzik grubu kurdu.

Bu grup Karadeniz ezgilerinin dışında Türkçe ve Politik müzik yapan bir gruptu. Aynı zamanda Çağdaş Sanat Atölyesi’nin o yıl sahneye koyduğu “Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı oyununda müziklerini de yaptı.
Kazım KOYUNCU ve Ali ENVER’in kurduğu Grup Dinmeyen 1996 yılında ilk ve son albümleri olan “Sisler Bulvarı” adlı albümü çıkardılar. Sadece kaset formatinda yayımlanan albümde 9 eser yer alırken Ali ELVER, Kazım KOYUNCU, Arzu GÖRÜCÜ, Metin KALAÇ, Cafer İŞLEYEN, Serkan TUĞ, Murat DİLEK’ten oluşan DİNMEYEN GRUBU; Kazım KOYUNCU‘nun müziğe başladığı ve solist olarak yer aldığı ilk grup olarak da ayrıca büyük bir önem taşır.Albümde yer alan eserlerin düzenlemeleri Grup Dinmeyen’e aitti.

Lazca müzik yapan bir grup fikrinden bahsettiğimde çölde suya kavuşan biri gibi benimsedi.

Kazım KOYUNCU bir yandan Grup DİNMEYEN ile Türkçe politik müzik yaparken diğer taraftan da 1992 yılları sonunda Zeytinburnu’nda Çağdaş Sanat Atölyesi’nde tanıştığı bir başka müzisyen Mehmedali Barış BEŞLİ ile yeni bir grup kurmaya çalıştı. 1993 yılında Kazım KOYUNCU ve Mehmedali Barış Beşli ile Kadıköy’de Kalkezon adlı bir müzik evinde Dünya’nın ilk ve tek Lazca Rock müzik grubu olan ZUĞAŞİ BEREPE (Denizin Çocukları) ‘yi kurdular. Mehmedali Barış Beşli bakın o günleri nasıl anlatıyor : “Kazım’la 1992 yılında Çağdaş Sanat Atölyesinde tanıştık. O hem devrimci, hem müzisyen, hem Laz, hem de uzun saçlaydı. Bunlar bir araya zor gelecek niteliklerdi. Kazım’a Lazca müzik yapan bir grup fikrinden bahsettiğimde çölde suya kavuşan biri gibi benimsedi. Zuğaşi Berepe İ.Ü Öğrenci Kültür Merkezinde böylece hayata geçti”.

Sahnedekiler sanki gencecik insanlar değil de bu işi yemiş yutmuş koca adamlar

Kazım KOYUNCU Zuğaşi Berepe’nin hem bas gitaristi hem de vokalisti idi. Grubun yaptığı müzik Kazım KOYUNCU’nun hassasiyetini dile getiriyordu. Lazcanın unutulmasına, doğayı kirletenlere, Karadeniz otoyoluna karşı açıkça tavır koydu. Zuğaşi Berepe Karadenizlilerle ilk buluşmasını 1993 yılındaki Rize-Pazar şenliklerinde gerçekleştirdi. Araştırmacı- yazar İsmail Avcı o anlattıkları ile bizi o günler  getiriyor : “Sene 1993, Pazar belediye düğün salonundayız. Zuğaşi Berepe’nin Zuğaşi Berepe adını aldığı ilk konser. Benim gözümde sahnedekiler sanki gencecik insanlar değil de bu işi yemiş yutmuş koca adamlar. Lazca şarkı söyleyecekler. Bu benim hayatımda sahneden dinleyeceğim ilk Lazca şarkılar olacak. Konser başlar, bir süre sonra Kazım’ın çaldığı gitarın teli kopar. Ne büyük bir talihsizlik. Tanrının huzurunda, Lazların karşısında yani kamusal alan denilen mekanda ilk kez Lazca şarkılar söyleniyor ve olacak iş mi, gitarın teli kopuyor”...

“Gençlerin bende gördükleri kendilerine yakınlık. Normal, müzisyenliğim dışında yaşam biçimim”

  Kazım Koyuncu

Doğu Karadenizliler yıllarca dinledikleri müziklerden farklı olarak kemençe yerine gitar çalan bu uzun saçlı küpeli adamları ilk anda pek anlamadı. 
Ancak Zuğaşi Berepe çok geçmeden İstanbul’da özellikle de üniversite gençliği arasında dinlenen ve dikkat çeken bir grup olmayı başarmıştı. Kazım Koyuncu gençlerin ilgisini şöyle anlatıyordu :” Üniversitelilerin ilgisi herhalde müzikteki dinamizmden kaynaklıdır. Belki bende gördükleri kendilerine yakınlık. Normal, müzisyenliğim dışında yaşam biçimim. Hayattaki varoluşum. Herhalde öyle bir şey çekiyor. Onları da bana çeken bu.... Hayatı ileriye götüren şey hayallerimiz, hayallerimizi gerçekleştiren şeyler de cesaretlerimiz. Gençken insan cesur olabiliyor. Bu anlamda Üniversiteliler, Liseliler hatta çocuklar... Ben onların hayatlarını çok önemsiyorum. Çünkü hayat oradan yeni bir şekil alabilir”. 

O şimdi İstanbul’a ulaşan Karadeniz’in hırçın bir dalgasıydı…

Grup zamanla Karadeniz’e özgü Tulum ve Kemençe gibi enstrümanları da müziklerine katmaya başladılar. Zaten artık konserleri de gittikçe kalabalıklaşıyordu. Çok geçmeden Karadenizlilerde bu grubu keşfettiler. Kendi seslerini dinlettiren bu grupla da bir anlamda barıştılar. Grup bir süre sonra 1995 yılında oldukça sert rock motiflerini içeren ve batılı enstrümanlarla icra edilmiş parçalardan oluşan ve müzikçevrelerinden de olumlu not olan “Va Mişkunan” yani “Bilmiyoruz” albümünü çıkardı. Kazım KOYUNCU’nun tüm hırçınlığı ve isyanı bu albümde iyiden iyiye kendini hissettiriyordu. O şimdi İstanbul’a ulaşan Karadeniz’in hırçın bir dalgasıydı… Kazım KOYUNCU,  “Va Mişkunan” albümünü şöyle yorumluyordu : ”Kapağında  babaannemin fotoğrafının bulunduğu albümdür. Ya biz müziği...  Müziği o zaman yapmaya çalışıyoruz. O kadar acemiydik ki biz ne çalmayı ne söylemeyi, bir şey bilmiyorduk. 93 yılında çalışmaya başladık. 95’te albüm yaptık. Dünyanın  hiçbir yerinde o albümü o şekilde yaptırmazdı hiçbir yapımcı. Türkiye böyle enteresan bir ülke ama bizler çok pozitif anlamda söylüyorum, hırslı, iddialı çocuklardık. O albümü öyle yaptık. Tabii ki ne kadar berbat bir teknikle yaptığımızı anladığımızda derhal çalışmaya başladık”.

Va Mişkunan" albümündeki teşekkür kısmından bir bölüm :
"hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, arasıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilemesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara- herşeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.

  Kazım Koyuncu

CD’ler o zamanın koşullarında bilgisayardan sıcak sıcak çıkıyordu ve biz fırından sıcak ekmek alan çocuklar gibi seviniyorduk

Zuğaşi BEREPE 1998 yılında bir konser albümü olan “Brüksel Live” ı çıkardı. Ancak bu albümden çoğaltılmamak üzere yalnızca 130 adet basılmıştı. Bu albümün hikayesini yine Kazım Koyuncu’nun yol arkadaşı Mehmedali Bariş Beşli’ den dinleyelim : “Grup, zor günleri hep onun parlak fikirleri sayesinde aştı. Mesela Brüksel Live CD’si konser kayıtlarından elde edildi ve 1997 yılında 130 adet kopyalandı. CD’ler o zamanın koşullarında bilgisayardan sıcak sıcak çıkıyordu ve biz fırından sıcak ekmek alan çocuklar gibi seviniyorduk. Böylece sabahlara kadar süren çalışmayla kopyalanan CD'ler ‘ İgzas' albümünün maddi alt yapısını hazırlar”.

Grup aynı yıl “İGZAS” yani “Yürüyorlar” albümünü çıkarttı. İgzas’da Kazım KOYUNCU Lazca ve Hemşince dillerinin unutulmaması gerektiğini vurguluyordu. Ancak “İgzas” ilk albümleri “Va Mişkunan” kadar başarılı olamadı. 

Kazım bir şey dediğinde onu yapardı

Böyle olunca da Kazım Koyuncu kısa bir süre sonra gruptan ayrılmaya karar verdi. Grubun bürokrasisi Kazım Koyuncu’nun üzerinde yoğunlaşınca bu durumdan hiç de hoşnut olamayan Kazım Koyuncu’nun canını sıkmaya başlamıştı, ve bir gün bırakıyorum dedi ve gruptan ayrıldı. sahne gerisi ve grubun bürokrasisinin Kazım'ı çok yoruyordu. Mehmedali Barış Beşli, bunların Kazım'ı çok yorduğunu ifade ediyor. “Kazım bir şey dediğinde onu yapardı, o dediğini yapan bir adamdı” diyor ve ekliyor “ZB'nin bireylerden bağımsız bir özelliği vardı. Devam edeceğiz ama nasıl? Kazımsız olur mu? Kazım’da doğa vergisi
müthiş bir ses vardı. Tartışmalardan yorulduğum bir gün ben de duralım dedim ve ZB durdu.”

  Kazım Koyuncu

Serüvenciler’in  müziğin etrafını örme çabası

Kazım Koyuncu, Zuğaşi Berepe’den ayrıldık sonra bir süre Serüvenciler grubunda çalıştı. Koyuncu o günleri şöyle anlatıyor : ''Tuncay Akdoğan ile  tanışmamız 1995 ya da 1996'da, Köln'de ortak bir arkadaşımızın evinde gerçekleşti. Biz Zuğaşi Berepe , onlar da Kızılırmak olarak oradaydık. Hem rock müzik yapıyorduk, hem ona benzeyen adamlardık, devrimciydik... Zuğaşi Berepe dağıldığında o da Kızılırmak'tan ayrılmıştı... Tuncay'la birlikte müzik yapmamız söz konusu oldu ve ben de Serüvenciler'e katılmış oldum... Birbirimizle kavga ede ede, seve seve, sadece müzik değil, o müziğin etrafını örme çabası da vardı... Çok zor zamanlardı, gündelik hayatımız zordu... 'Senin aşkından öldü dünyanın bütün çiçekleri' diye bir şarkı yazmıştı. Onu ben seslendirmiştim.... Birlikte müzik yaratmaya çalıştık, kısa sürdü ama onu yaratırken insanlar çok şey yaşayabiliyorlar... 'Benim albümümde şarkı söyler misin' dedi. 'Seve seve yaparım' dedim

Karadeniz’in hırçın çocuğu Kazım Koyuncu 2003 ‘de Türkiye’nin kültürel ve politik ortamından etkilenmiş gibiydi. Artık dalgalar kıyıya daha yavaş, daha sakin vuruyordu. Kazım Koyuncu’nun deyimiyle “ zaman ilerledikçe teknik olarak içindeki rock müzik ateşi çokta olmasa da birazcık düşmüştü”.

VİYA” sahil yoluna nazik bir tepkidir.

Sanatçı 2000 yılında kolektif bir albüm olan “ SALKIM SÖĞÜT-2” albümünde “Didou Nana” , “Golas Empua Yulun” ve  “Dağlarda Kar Sesi Var” isimli 3 şarkısını seslendirdi. 
Kazım Koyuncu 2001 yılında solo bir albüm çıkarmaya karar verdi. Daha önce “ SALKIM SÖĞÜT-2” albümünde de seslendirdiği 3 lazca parçayı da albümüne katarak ilk solo albümü olan “VİYA !” yı çıkardı. 
“VİYA !”  albümündeki teşekkür kısmından bir bölüm :
NEREYE?....

Artvin ve Bergama'da siyanürle altın arama belası, Akkuyu'da nükleer santral, Gökova'da termik santral, Fırtına Vadisi'nde hidrolik santral… derken şimdi de- ki aslında çok zaman önce başlayan - Samsun-Sarp Sahil Yolu Projesi. Bu proje kapsamında yok edilen ve durdu-rulamazsa tümüyle yok edilecek olan sahillerimiz ve çocukluğumuz ve geleceğimiz ve tarihimiz ve ……………………YAŞAM!

İnsan hayatının hiçe sayıldığı, kendinden olmayanın değersiz görüldüğü, barışın ve kardeşliğin önemsiz sözcükler, insanın en değersiz şey olduğu ülkede yok olan sen, yok olan ben, yok olan sevgi, yok olan zaman, yok olan insan, yok olan……..YAŞAM!

Kazım Koyuncu bir söyleşide “VİYA” albümünün isminin  viya olmasının sebebi söyle anlatıyordu : “VİYA” sahil yoluna nazik bir tepkidir. Çünkü viya sahillerde yapılan bir nevi aletsiz sörf. Ardeşen’de tahtasız da.. Böyle dalgaya bırakıyorlar kendilerini . Kayalarla kavga ediyor insanlar, çocuklar. Bu çok önemli bir kültürel durumdu aslına bakarsanız. Bir ritüeldi ya da. Fakat eğer biz sahilleri doldurursak böyle bir şey de olmayacak. Sadece küçük şeylerden bir tanesi. Bu bir simgeydi. Küçük bir şey, Onu da albümün içine de koyduk”

Koyuncu her parçada yaşamdan, dağlardan, denizden, insandan ama en çokta aşktan bahsediyordu

Kazım Koyuncu albümünde geleneksel Karadeniz müziği enstrümanları olan kemençe ve tulumu rock müziğin vazgeçilmezleri arasında yer alan bas gitar, elektro gitar ve bateri gibi enstrümanlarla buluşturuyordu. Koyuncu bu albümde laz halk ezgi ve bestelerinin en güzellerini bir araya getirdi. Albüm Doğu Karadeniz’in müzikal bir mozaiği  gibiydi… Koyuncu her parçada yaşamdan, dağlardan, denizden, insandan ama en çokta aşktan bahsediyordu. Hüzünlü bir aşk parçası olan “Didou Nana”yi şarkıyı  söylüyordu. Kazım’ın sevenleri tarafından ve özellikle de babası “Cavit Koyuncu ” tarafından en çok sevilen parçası da buydu…

  Kazım Koyuncu

Kemal Sahir GÜREL ile birlikte “Sultan Makamı” adlı dizinin müziklerini yapan Koyuncu uzaklaştığı Karadeniz ezgilerine televizyon dizisi “GÜLBEYAZ” ın film müzikleriyle geri döndü. Bir anda ilgi odağı haline geldi. Başta Karadenizliler olmak üzere Türkiye genelinde çok tanınan bir isim oldu. 

“Taksim de artık bizim memleket oldu”

Kazım Koyuncu albüm çalışmalarını ve film müziklerini sahibi olduğu Stüdyo Zb ( Zuğaşi Berepe ) de yapıyordu. Stüdyo ZB tarihi Tünel Binası ve Galata Mevlevihanesi hemen yakınında bulunuyordu..

  Kazım Koyuncu

Stüdyonun buluduğu Beyoğlu’nda,  İstiklal Caddesi’nde bulunan müzik marketleri hep onun müziğini çalıyordu . Kazım Koyuncu bir söyleşisinde Stüdyo Zb’yı ve ,  İstiklal Caddesini söyle anlatıyordu :” Taksim de artık bizim memleket oldu. Artık esnaflar, o kadar çok arkadaşımız oldu ki. Mahalle gibi bir şey.. Bir şeyi iyi yapıyorsanız bu sadece halkı ilgilendirmiyor. Fuat Saka’nın yaptığı müzik bence bütün dünyayı ilgilendiriyor. Gerçekten Türkiye’de aydın kesim ve öğrencilerin daha çok dikkatini çekti ve Taksim de biraz bunun yaşandığı bir yer. Sonuçta okumuş yazmış insanların daha çok geldiği bir yer. Öğrencilerin daha çok dikkatini çekti. Taksim’de pop falan çalmaz. Çok azdır Taksim’de pop çaldığını görmek. Genelde çalmaz Taksim’de. Bu anlamda bizlerin albümlerinin çalması gururumuzu okşuyor tabii. İyi bir şey yaptığımızı hissettiriyor açıkçası...Biz stüdyoyu geçen yıl açtık. Tam bir sene oluyor. Açmamızdaki sebep ana sebep şuydu. Biz yıllardır müzik yapıyoruz. Elimize bir ufak para geçtiği zaman ev, araba, arsa, marsa değil de müziği ilgilendiren bir şeyler yapmamız lazımdı. Müziği bir stüdyoda yapmak gerekirse kendi stüdyomuzda olmalıydı. Bu stüdyonun esas amacı kendi müziğimizi yapabilmekti açıkçası ama kendi müziğimizi yaparken de bu stüdyonun ciddi masrafları var vs. Her gelen işe evet demek değil asla yine yakın çevremizin, dostlarımız, arkadaşlarımız çalışmalarına da bir olanak açabilmek. Onların katkılarıyla bu stüdyonun ilerlemesini sağlamak. Bütün amacı buydu. Bu anlamda; Hilmi Yarayıcı bizim arkadaşımız, onun albümü burada yapıldı. Tunay Bozyiğit-Seyduna Türküleri ikinci albüm kayıtları burda yapıldı. Hülya Polat’ın yönetmenliğini ben yaptım. Daha çok bizim arkadaşların çalışmaları. Çok da plan yapmadık, saati şu kadar diye. Bundan sonra yapar mıyız bilmiyorum”.

  Kazım Koyuncu

Ancak Kazım Koyuncu dizi ile gelen bu popülariteden bir parça rahatsızdı. Bu yüzden dizilerde çalınan altı parçasını topladığı albümünü bilerek bir yıl erteledi. Sonunda sevenlerine “HAYDE” adlı albümde bu dizide çalınan altı parçayla seslendi. Koyuncu 2004 yılında 15 şarkıdan oluşan “HAYDE” yi çıkardı. Koyuncu Gelevera Deresi türküsünde Şevval SAM’la da bir düet yaptı. Kazım Koyuncu hemen her albümde olduğu gibi bu albümde de yine Hemşince bir halk şarkısı olan “Ella Ella” yı hareketli bir biçimde yorumladı.

“Benim en büyük fobilerimden biri”

26 Nisan 1986 Karadeniz için kara yazılan bir gündü… Ukrayna yakınlarında ki Çernobil kasabasında bulunan Nükleer santralin 4. reaktörü infilak etmişti. Radyasyon yüklü bulutlar fazla gecikmeden Avrupa ülkelerinin pek çoğunu olduğu gibi Karadenizi de ziyaret ettiler. Radyasyonun kötü etkilerine Karadenizlilerde maruz kaldı.

  Kazım Koyuncu

Çernobil faciasından sonra yetkililer bu olayı o dönem pek ciddiye almamışlardı. Hatta bütün uyarılara rağmen dönemin Sanayi Bakanı Cahit ARAL medyanın önüne geçmiş, birşey olmaz demiş, çay içmiş, Karadenizliler için tehlike olmayacağını iddia etmişti. Oysa tehlike vardı, gün geçtikçe Karadenizde kanser öyküleri çoğalmaya başladı. Kazım Koyuncu, sanatçı arkadaşları ve bir grup  Trabzon Dernekler Birliği yöneticileri ve üyeleri ile birlikte olayında duyarsız davranan dönemin yetkilileri için Sultanahmet Adliyesi’nde suç duyurusunda bulundu.

Kazım Koyuncu’da bu çevresel felakete karşı harekete geçen Karadenizlilerden bir tanesiydi. Kanser forumlarına, kampanyalara katıldı. Bu forumlardan bir yıl sonra “Benim en büyük fobilerimden biri” dediği kanser pek çok hemşehrisi gibi onun da kapısını çalmıştı. Düne kadar kanserle mücadele ediyordu, bugün kendi trajedisini yaşamaya başlamıştı. Kazım Koyuncu’nun kanser hastalığına yakalanması sevenlerini yasa boğdu

  Kazım Koyuncu

Kazım Koyuncu hastalığı sırasında dinleyicileriyle iletişimini resmi internet sitesi aracılığıyla ( www. Kazım Koyuncu .com )aracılığı ile  sürdürdü.. Hasta haline  aldırmadan Cerrahpaşa Hastanesi Onkoloji Bölümünde tedavi gören çocuklara kimse duymadan konser verdi.
''Konser, kanser arada bir tek harf farki var''

4 Şubat'ta Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde hastalığına ve zorlu tedavi sürecine karşın izleyicisiyle buluştu. Bir buçuk saat şarkı söyledi. 
Kazım Koyuncu, 30 Nisan 2005  tarihinde  Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nin ödülünü almak ve Karadeniz Teknik Üniversitesi'ndeki konseri için Trabzon'daydi. ''Konser, kanser arada bir tek harf farki var'' deyip şubat ayında Salonu öyle bir sevgi bulutu kaplamıştı kimse hüzne izin vermemişti. Konser sonrası memlekete Hopa’ya gitmiş ve yakınları, sevenleriyle kucaklaşmıştı.. 

“Gücümü toparlayıp memleketime geldim”.

Kazım Koyuncu, KTÜ konseri ve aldığı ödülle ilgili duyguların şöyle dile getiriyordu :”Bir kere buradan, Karadeniz'den ödüllendirilmek çok güzel bir şeydir. Karadenizliler pek kolay kimseyi ödüllendirmezler. İkincisi gazetecilerin böyle bir şeyi yapıyor olması beni daha da fazla mutlu eden bir durum oldu. Açıkçası çok mutlu oldum. Çok ta böyle seyahat yapma zamanları değildir bu zamanlar. Memlekete gelmek iyi olacaktı ama böyle bir şey olmasaydı gelemeyecektim. Biraz gücümü toparlayıp geldim. Benim için çok önemli bir ödül”...

  Kazım Koyuncu

Kazım Koyuncu,  Trabzonspor'u sevdi; sahada dik duran Trabzonspor'u. Koyuncu 'Güçlülerin iktidarına karşı hayde Trabzonspor"a dedi...ATATÜRK Olimpiyat Stadı'ndaki Trabzonspor-İstanbulspor maçına hastalığın tüm risklerini göze alarak sırtındaki bordo mavili formayla gelmişti. Trabzonspor aşığı Kazım Koyuncu , maçı izlerken 'tüm güzel şeylerin sebebi' diye tanımladığı hayat arkadaşı Gönül, ona ilaçlarını içiriyordu. O ise hala "Trabzon", "Trabzon" diye bağırmaya çalışıyordu. O gün bağırmaktan sesi kısılmıştı...

O Karadeniz’in hırçın ve duygusal çocuğuydu…

O sanatıyla, duruşuyla Karadeniz’in hırçın ve duygusal çocuğuydu… Karadeniz’in Sesi, İsyanı, Ruhuydu…27 Haziran 2005 günü Pazartesi akşamı Harbiye Cemil Topuz’lu Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleştirilecek olan “Hey Gidi Karadeniz” konserine programda olmasına karşın sağlık durumu nedeniyle katılmayacağı bildirildi. Ardından hasta yattığı Amerikan Hastanesinden aynı gün ölüm haberi geldi. Kazım Koyuncu 33 yaşında 25 Haziran 2005 günü aramızdan ayrıldı
Türkiye'de yaşayan tüm halklar Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda bir araya geldi

Kanser tedavisi gördüğü hastanede yaşamını yitiren Kazım Koyuncu için Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda tören düzenlendi. Laz, Hemşin, Gürcü, Ermeni, Kürt ve Türklerden oluşan hayranları ile Koyuncu, kardeş dillerde son yolculuğuna uğurlandı. 25 Haziran 2005 tarihinde aynı mekanda düzenlenecek "Hey Gidi Karadeniz" konserinde sahneye çıkması planlanan Koyuncu, cenaze töreninde son kez sevenleriyle buluştu. Buluşmaya, sevenleri aşırı sıcağa rağmen yoğun ilgi gösterdi. Törene, Koyuncu'nun ailesi, sanatçı dostları, sevenleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve Türkiye'de yaşayan tüm halklardan binlerce kişi katıldı. Gözyaşlarının sel olup aktığı törende, muhabirlerin dahi fotoğraf çekerken ağladığı görüldü. Kazım Koyuncu'nun cenazesi, sanatçı arkadaşlarının omzunda, alkışlar eşliğinde sahnedeki platforma yerleştirildi. Cenazesinin üzerine Hemşin poşusu, Trabzonspor'un renkleri ve her renkten çiçekler yerleştirildi.

'Koyverdin Gittun Beni'

Sahnede üzerinde yaptığı son açıklama olan "Karadeniz dev bir dalgadır, özgür bir sudur" yazılı dev pankart asıldı. Dostları ve sevenleri Koyuncu'ya son sözlerini iletti.

  Kazım Koyuncu

Koyuncu'nun cenazesi ile birlikte kitle, Hyatt Regency Otel önüne kadar yürüdü. Binlerce kişinin uzun bir kuyruk oluşturduğu yürüyüş boyunca, duran araçlarda bulunanlar ve yolda yürüyenler de alkışlarla Koyuncu'yu yalnız bırakmadı. Yürüyüş boyunca “Yaşasın halkların kardeşliği” “Katil Çernobil bu kaçıncı ölüm”, “Kâzım Koyuncu ölümsüzdür” “Katil devlet hesap verecek” sloganlarını atarak Taksim Metropol Müzik’in önüne dek yürüyerek saygı duruşunda bulundu.

Koyuncu'nun cenazesi, uçakla Trabzon'a gönderildi. Trabzon Havaalanı'na getirilen cenazeyi, Koyuncu'nun yakınları, Trabzon Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özen, Trabzon'un Maçka İlçesi Belediye Başkanı Ertuğrul Genç, Artvin'in Hopa İlçesi Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu ve sevenleri karşıladı.

Koyuncu'nun cenazesi, bir dakikalık saygı duruşunun ardından karayoluyla memleketi Artvin'in Hopa İlçesi'ne gönderildi.


Kazım Koyuncu'ya Hopa'da veda



Kanser hastalığı nedeniyle tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi'nde hayatını kaybeden Kazım Koyuncu'nun cenazesi, Artvin'in Hopa İlçesi'nde toprağa verildi. 



Kazım Koyuncu'nun doğum yeri olan Pançol Köyü'ne getirilen cenazesi, binlerce kişinin omuzlarında Hopa Meydanı'na taşındı. Hopaspor bayrağına sarılı ve üzerindeTrabzonspor forması da bulunan Kazım Koyuncu’nun naaşı yaklaşık 3 km.lik yol boyunca taşındı. Ardından yaklaşık 10 bin kişinin bulunduğu Hopa Meydanı'na getirildi. Burada bir kamyonun kasasına konulan Kazım Koyuncu’nun naaşı  üzerine tulum ve gitar bırakıldı. Tabutun başında nişanlısı Gönül Bozoğlu, annesi Hüsniye Koyuncu,babası Cavit Koyuncu, ailesi Koyuncu ailesi, sanatçı arkadaşları ve sevenler gözyaşı dökerken, törende kalabalık içerisinde fenalık geçirenler ve bayılanlar oldu.


  Kazım Koyuncu

Törende konuşan Yazar Sunay Akın, Koyuncu için İstanbul'da Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen törene sadece Doğu Karadeniz insanının değil, Türkiye'nin dört bir yanından, her kesimden insan katıldığını belirterek, şunları söyledi: "Kazım bu sevgiye layıktı. Genç yaşta kanser illetine yenildi. Çernobil faciasında bazı kravatlı kişiler televizyona çıkıp çay içtiler. İşte bunun akıbetini şimdi yaşıyoruz. Bölgede acilen kanser taraması yapılması gerekir." 

Koyuncu'nun Laz Rock grubunu kurduğu arkadaşlarından Mehmedali Barış Beşli ise, konuşmasına Lazca başladı ve Koyuncu'nun ölümünün hayatın bir komplosu olduğunu belirtti. Beşli, "Bu ölüm hayatın bir komplosudur. Bu komplo Çernobil'dir. Neden bu komployla karşı karşıya kaldı. Çünkü dönemin bakanı karşımıza geçip çay içmişti. Devlet kanserin önünü almalı" diye tepki gösterdi.

Törenin ardından, Koyuncu'nun cenazesi, Orta Hopa Caddesi, Karadeniz Sahil Yolu güzergahında omuzlarda taşınarak Merkez Camii'ne götürüldü. 
İkindi namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından, Pançol'deki aile mezarlığında toprağa verildi.

Her adımda hüzün vardı... 

Türkiye'nin ilk Laz-rock müzik grubu Zuğaşi Berepe'nin kurucusu sanatçı Kazım Koyuncu ölümünün birinci yılında İstanbul, Ankara, Bursa ve memleketi Hopa'da düzenlenen çeşitli törenlerle anıldı. Törenler boyunca Çernobil'e ve Karadeniz'de artan kanser vakalarına dikkat çekildi.
Kazım'ın yolu onurlu bir yoldu.

İstanbul'da 23 Haziran 2005  Cuma günü kısa bir yürüyüş düzenlendi. Taksim İstiklal Caddesi’nde Mis Sokak'ta tulum eşliğinde başlayan yürüyüş, Galatasaray Meydanı'nda yapılan bir dakikalık saygı duruşu ve kısa bir konuşmayla noktalandı. Kazım Koyuncu'nun arkadaşlarınca organize edilen yürüyüşte sanatçının üzerinde “Kazimişi Gzas Vorert” (Kazım'ın yolundayız) yazılı fotoğraflarını taşıyan grup saygı duruşunun ardından sessizce dağıldı. Törende bir konuşma yapan Kazım Koyuncu'nun Zuğaşi Berepe'den solist arkadaşı Mehmedali Barış Beşli, “Şu anda Kazım'ın sağlığında sürekli yürüdüğü yol olan İstiklal Caddesindeyiz. Maddi anlamdaki yolu bu ama diğer anlamıyla onun yolunun ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Kazım'ın yolu onurlu bir yoldu. Bizler onun yolunda yürümeye devam edeceğiz.” dedi..

  Kazım Koyuncu

Mezarına kırmızı karanfiller bırakıldı 

Kazım Koyuncu için asıl tören memleketi Hopa'da, doğup büyüdüğü ve toprağa verildiği yer olan Yeşilköy (Panco)'de yapıldı. Sanatçının vefatının yıldönümü olan 25 Haziran Pazar günü Hopa'da Cumhuriyet Meydanı'nda toplanan halk buradan Kazım Koyuncu'nun dev posteri ve çeşitli pankartlar eşliğinde tulum eşliğinde Pançol'e yürüdü. “ Kazım aramızda”, “ Rüzgar Panco'dan eser” sloganlarıyla yaklaşık 7 km.'lik yolu yağmur altında yürüyen bin 500 kişilik kalabalık, saatler 12.58'i gösterirken bir  yıl önce bu saatte ölen Kazım Koyuncu anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Daha sonra yürüyüşe devam eden Kazım Koyuncu sevenleri sanatçının mezarına kırmızı karanfiller bıraktı. 
Koyuncu adına gündüz bin 500 kişinin katılımıyla gerçekleşen törenlerin ardından bir de anma gecesi düzenlendi. Akşam festival alanında yapılması düşünülen gece havanın yağmurlu olması dolayısıyla ilçe stadyumuna alındı. Bir dakikalık saygı duruşu ile başlayan buradaki törende Kazım'ın yaşam öyküsü ile beraber sanatçı kişiliği, müzik alanındaki başarısı ve bu alanda verdiği mücadele anlatıldı. Sanatçının Zuğaşi Berepe'den grup arkadaşı Mehmedali Barış Beşli Koyuncu'nun bilinmeyen yönlerini anlatırken duygulu anlar yaşandı. Beşli, “Kazım bir liderdi. Yaptığı müzikle de bunu kanıtladı. Onu sevgiyle, şefkatle ve özlemle anıyorum” dedi.


 *Hazırlayan: Fatih Sultan Kar